BİZ ÇOCUKKEN
“Bir masalda saklanan günahsız melekler”
Yüreğinde yeşeren bir çocuk varsa her zaman güneşli yarınlara bir umut vardır. Radyoda dinlediğim son birkaç şarkıdan esinlenerek aklımdan geçti bu satırlar. Ve kalem başladı yazıp çizmeye.
Yaşın ne olursa olsun; işin, konumun yahut kim olduğun fark etmez. Yeter ki o çocuk ruhu seni yarınlara taşısın.
Zamanın sana yüklediği her çileye, her hataya rağmen bir masalda saklanan günahsız çocuk rehber olacaktır sana. Tabi onu yüreğinde taşıdığın sürece sana ve gelecekteki sana yol olacaktır. Ve konuşacak seninle. Uyurken, yürürken, aşıkken, belki de ölürken dahi ortaya karışık bir şeyler söyleyecek sana. Senden karşılık bekleyecek ki iyi yolda gidebilesin.
Evet! Çocuk dedim, iyilik, iyi yol dedim. Öyle değil miydi ki?
Düşünün! Çocukken ne yapardık, nasıl yaşardık? Anne – babanızın sizi ilk defa fırına ekmek almaya yolladığını, iki ekmeği eve güç bela getirdiğimiz günleri hayal edin. Onların içindeki, yüreğindeki çocuğun verdiği mutluluğu hissedin. Bu sadece bir örnekti çocuk=iyilik için.
Çocukken iyi idik. Çocukken güzel idik. Çocukken hayat doluyduk. Peki ya şimdi!!!
Şimdilerde…
Bir can sıkkınlığı, bir “dahasını isteme”, doyamama, ayrı bir heves var içimizde. Bizi iyiye götürmeyen, içimizdeki çocuğu öldürme hevesi.
Biz çocukken “Haidi”ler vardı, “Peter Pan”lar ve “Harikalar Diyarı” vardı. Şimdinin çocuk karakterleri dahi adeta bir psikolojik yıkımın ayak sesleri. Eskiyi aratan sıkıntılı tipler var çizgi filmlerde bile.
Ne çok özledik değil mi o günleri? Sekiz yaşında olmak vardı bugün. Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler’in macera dolu serüvenini, iyilik timsalini, yardımlaşmayı ne çok özledik değil mi?
Biz çocukken Fırıncı Hüseyin amca, Bakkal Celal emmi vardı. Sek sek, üç taş, beş taş gibi eğlenceli oyunlarımız vardı.
Bilgisayar, cep telefonu? Neydi ki onlar! Tövbe!
Bilmezdik ki…
Aklıma düştü bak. Bayramlar da ayrı bir keyifliydi sekiz yaşımızdayken. Ramazan Ayı 2020’den yazıyorum bu okuduklarınızı. Dünyanın başına bela olan Koronavirüs COVİD – 19 salgını ne yazık ki bayramlarımızı yaşamamıza engel oldu.
Eskiden virüs mü vardı? Kömür çamur ne varsa ağzımıza atıyorduk; sapasağlam da yaşıyorduk be. Çocuk gibisi sarılık olurdu en fazla, kabakulak olur; iki günde iyileşirdi.
Çocuktuk… Tıp gelişmemişti ancak kocakarı ilaçları her derdimize deva idi.
Çocuktuk… Devasa marketlerimiz yoktu. Paramız da… Bakkal Celal emminin karşılıksız samimiyeti, Fırıncı İsa’nın verdiği iki simit bize yetip gidiyordu.
Ne yaparsak yapalım hatalarımızın üzerine çizik atılırdı çocukken. Ufaktan bir yüz gerginliğini görürdük babamızın; her şey bu kadardı. Affedilirdik ki çocuğun yaptığından ne olacaktı. Günahsızdık her defasında.
Evet! Biz çocukken bir masalda saklanan günahsız meleklerdik.
Şimdilerde nasılız? Hangi hatamız görmezden geliniyor? Çocukluk gibi masum bir melek mi günahlarımız?
Siz yorumlayın şimdiyi…