ÇANAKKALE SAVAŞINDA ŞEHİT OLAN ÇOCUKLAR
Celal Bayar Üniversitesi öğrenci konseyinin hazırladığı Çanakkale adlı
kitapçıktan alınmış, Çanakkale’de şehit olmaya koşan çocuk askerler: Genç
nesillerimizin geçmişte milletimizin yaşamış olduğu acı ve tatlı olaylar
hakkında bilgi sahibi olması dileğiyle….
Azman Dede Balıkesir`de son gömdüğümüz Çanakkale gazisi İvrindi'nin
Mallıca köyünden 104 yaşında Azman Dede idi. Gençliğinde iki metreyi
aşkın boyu, dev görünümüyle insan azmanı sayılmış herkes ona azman
demeye başlamış, soyadı kanunu çıkınca da Azman soyadını almıştı. Esas
ismi adeta unutulmuştu. Yıllar önce bir yerel araştırma sırasında Mallıca
köyü kahvesinde kendisiyle görüştüm. Kulakları ağır işitiyordu.
Köylülerden biri yardımcı oldu. Benim sorduklarımı kulağına bağıra bağıra
söyledi. Onun sesine alışkın olduğundan anladı. Sorduklarımı cevapladı.
Söz Çanakkale`ye geldiğinde o koca ihtiyar sarsıla sarsıla, hıçkırıklar içinde
ağlamaya başladı. Kendi zor duyduğu için kan çanağına dönen gözleriyle
bize de duyurmak için bağıra bağıra anlatmaya başladı:
;Bir hücum sırasında bölük erimişti. Yüzbaşı telefonla takviye istedi. Gece
yarısı siperleri takviye için istediğimiz askerler geldi. Hepsi askere alınmış
gencecik insanlardı. Ama içlerinde daha çocuk denecek yaşta üç-dört asker
vardı ki hemen dikkatimizi çekti. Bölüğü düzene soktum. Yüzbaşı gelenlerle
tek tek ilgileniyor, karanlıkta el yordamıyla üstlerini başlarını düzeltiyor,
sabah yapılacak olan süngü hücumuna hazırlıyordu.
Sıra o çocuklara geldiğinde, o cıvıl cıvıl şarkı söyleyerek gelen çocuklar
birden çakı gibi oldular. Yüzbaşı sordu; ;Yavrum siz kimsiniz?,içlerinden
biri;;Mektebi Sultanisi talebeleriyiz Vatan için ölmeye geldik!.; diye cevap
verdi. Gönlüm akıverdi o çocuklara. Bu savaş için çok küçüktüler. Daha
süngü tutmasını bile bilmiyorlardı. Onlarla ilgilendim. Mermi böyle basılır.
Tüfek şöyle tutulur. Süngü böyle takılır. Düşmana şöyle saldırılır!.; diye.
Onları karşıma alıp bir bir gösterdim. Siperlerin arkasında ay ışığında
sabaha kadar talim yaptık. Gün ışımadan biraz dinlensinler diye siperlere
girdik.
Ortalık hafif aydınlanır gibi olunca hep yaptıkları gibi düşman gemileri
gelip siperlerimizi bombalamaya başladılar. Yer gök top sesleriyle
inliyordu. Her mermi düştüğünde minare gibi alevler yükseliyor bir gün
önce ölenlerine kol, bacak, el, ayak gibi parçaları havaya kalkan toprakla
siperlere düşüyordu. Mermiler üzerimizden ıslık çalarak geçiyordu. Siperler
toz duman içinde kalmıştı.
Bir ara yüzbaşı ;Azman yandık!..diye siperin köşesini işaret etti. O şarkı
söyleyerek sipere gelen, sanki çiçek toplarmış gibi neşeli olan o çocuklar
siperin bir köşesinde sanki bir yumak gibi birbirine sarılmış tir tir
titriyorlardı. Çocuklar harbin gerçeği ile ilk defa karşılaşıyorlardı.
Ürkmüşlerdi. Yüzbaşı yandık demekte haklıydı. Muharebede bir ürküntü
panik meydana getirebilirdi. Tam onlara doğru yaklaşırken içlerinden biri
avaz avaz bir marş söylemeye başladı!..Annem beni yetiştirdi bu yerlere
yolladı. Al sancağı teslim etti. Allah'a ısmarladı. Boş oturma çalış dedi
hizmet eyle vatana. Sütüm sana helal olmaz saldırmazsan düşmana. Baktım
hemen biraz sonra ona bir arkadaşı daha katıldı. Biraz sonra biri daha…
Marş bitiyor yeniden başlıyorlar. Bitiyor bir daha söylüyorlar.Avaz avaz!..
Gözleri çakmak çakmak…
Hücum anı geldiğinde hepsi süngü takmış, tüfeklerine sımsıkı sarılmış,
gözleri yuvalarından fırlamış dişler kenetlenmiş bekliyorlardı. O an geldi.
Birden yüzbaşı ;Hücum!..diye bağırdı.
Bütün bölük, bütün tabur, bütün alay cephenin her yerinden fırladık. İşte
tam o anda, tam o anda, o çocuklar kurulmuş gibi siperlerden fırlayıverdiler.
İşte o an. Tam o an bir makinalı yavruları biçiverdi. Hepsi sipere geri
düştüler. Kucağıma dökülüverdiler.
Onların o gül gibi yüzleri gözümün önünden gitmiyor. Hiç gitmiyor!.. İşte
ben ona ağlıyorum, o çocuklara ağlıyorum!..
;Azman dede ağlıyordu. Ben ağlıyordum. Kahvede kim varsa ağlıyordu.
Kahveci gözyaşları içinde bize çay getirdi. Eğildi; Azman dede hep ağlar.
Niye ağladığını bugün ilk defa anlattı . Dedi.