ONUNCU KÖYÜN DELİSİ
Kafan karışır. Allak bullak oluverir. Zamanın neresinde olduğunu, hayata hangi pencereden baktığını bilemez oluverirsin. İçin ürperir bazen. Korku değil bu. Heyecan hiç değil. Sahi! Heyecan mı bıraktılar bizde. Dürüstlük için mücadele verdiğimiz dönemde bıraktık heyecanları. Yaşama sevincini gerimizde bırakalı çok oldu. Yok hayır! Dürüstlükten vazgeçmedik tabi. Ancak en çok da o tarafımız yakmadı mı bizi? Hani var ya söylenmiş bir söz… Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlarmış. Evet evet! Oradayım ben. Onuncu köyde…
Ondan olmalı bu kafa bukanıklığım. Doğruları, dürüst tarafımı ne yapmalıyım şimdi? Yanımda olursa onuncu köy de kovmaz mı beni? Aman Allah’ım! Yalan yanlış bir hayatın sınırlarındayım. Yolundan geçtiğim 9 köyü yaktım doğrularımla. Yer bulamadım kendime yalan masasında. Aş bulamadım yalan kazanında… Yapamadım!
Şimdi ne yapmalı… Onuncu köyü de yakmalı mıyım doğrularımla? Ya da yalancı etiketini suratıma yapıştırıp yalaka yalaka gezinmeli miyim bu dünya düzeninde. Ayak uydurmalıyım değil mi İstanbul’un kahpe yüzüne.
Onuncu köyüm İstanbul benim. “Bu defa kazanan sen olacaksın” diye yola çıktığım. Geride braktıklarımı özleyerek, ve ağlayarak bazen. Umut koydum gözyaşlarımın adını. Sırtıma yüklediğim haksızlıklarımı yıkayacağım umutlarımla. Tertemiz edip haklıya çıkma vaktidir belki de.
Ve ben… Onuncu köyün delisi… Dokuz köyde akıllanmayanından…
Suskunum… Ve çokça sabır dolu. Anlatılamayanlarımı aldım cebime. Anlamayanlardan çok uzaktayım. Onuncu köydeyim. Anlayanımın peşinde…
Beni merak etmeyin… İyiyim. Onuncu köyde… Son virajdayım!